Tefrika

       Tefrika büyük bir hastalık ve bir belâ olduğu için bu hastalığı çok iyi tahlîl ve teşhîs etmek gerekir. Tefrika”, ‘feraka’fiilinden gelmektedir. Bu fiilin masdarı olan ‘fark’, ayrışmayı anlatan bir kelimedir. Fark, iki şey arasını ayırmak, farklı olmak, ayrılmak gibi anlamlara gelir. Tefrika ise, eşyâyı birbirinden ayırmak, insanlar arasına düşmanlık sokmak, parçalara, bölüklere ayırmak, parçalamak demektir. Aynı kökten gelen ‘fırka’ ise, insanlardan ayrılan bir topluluk demektir. İslam tarihinde mezheplere ‘fırka’ denilmiştir. Tefrika, fırkalara, partilere ayrılmayı ve böylece bir bütünü parçalamayı ifâde eder ki Tevhid dini olan İslâm’ın izin veremeyeceği bir şeydir.

       Tefrika, bölüklere, fırkalara, partilere, gruplara, parçalara ayrılmayı ve böylece ayrılmaması gereken bir bütünü parçalamayı ifâde eder ki, İslâm’a uygun değildir. Zâten İslam birliğini engelleyen hastalıkların başında da ‘Tefrika’ gelmektedir.

       Yüce Mevla Kur’an da buyuruyor ki:

       “Dinlerini tefrik edip taraf taraf oldular; her hizb elindekiyle sevinir gider” (Rum, 32.)

       “Kâfirlere karşı onurlu ve kararlı, kendi aralarında ise çok merhametli” (Fetih, 29.)

       “Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp (tefrika olup) anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmrân, 105.)

       Kur’an, parçalanmayın emrini verirken, dinlerini parçalayıp fırka fırka, grup grup olan insanların bu tutumlarının âkıbetini de anlatıyor. Esâsen insanlar Tevhid dinine inanan bir ümmet idiler. Ancak zamanın akışı içerisinde Tevhid dinini bozdular, parçaladılar, yâni dinde ayrılığa düştüler, kendi uydurdukları dinlerin peşine gittiler.

       Hz. Peygamber (s.a.v) vedâ hutbesinde: “Benden sonra birbirlerinin boynunu vuran kâfirler hâline gelmeyin” buyurur.

       Hadis-i şerifte:
Bölünmeyin, tefrikaya düşmeyin, bölücüler Cehenneme gidecektir deniyor. Bu bölücülere bid’at ehli deniyor. Müslümanlar arasındaki istenmeyen ayrılık ve tefrikalar sürüp gitmiş; İslam düşmanlarının da en zayıf nokta kabul edip saldırdığı yer olmuştur.

       Tefrikanın şirke yol açtığı açıktır. Çünkü ‘fıtrat’ dinini bozmanın sonucu, birden fazla ilâha kulluk yapmaktır. Şirk düşüncesine sâhip olanlar, Tevhid dininin bütünlüğüne zarar verirler, onu kendi kafa yapılarına uydururlar, sonra da her uydurdukları şeye din diye uyarlar.

       İnsanlar yüzlerini fıtrat dinine çevirmekle sorumlu iken, bâzıları bunu bozmakta, tefrika çıkarmakta, farklı fırkalara ayrılmakta ve sonra yine tefrika olmakta, yeni gruplaşmalar meydana gelmekte, bu parçalanma devam edip gitmektedir. İşin ilginç yanı, Tevhid dininden uzağa düşen ve farklı din gruplarına ayrılan bu kimseler kendilerinin doğru yolda olduğunu zannetmektedirler. Aslında, dinde tefrika çıkarmanın, dini parçalamanın sebebi insandaki zulmetmek, haddi aşmak duygusudur. Doymayan bir nefsin sâhibi azgın kimseler, başkalarının haklarına tecavüz ederler ve kendi görüşlerini din hâline getirmeye çalışırlar. Böyleleri elbette Hak dine kulak vermezler. Bunu yalnızca müşrikler değil, kendilerine kitap verilen insanlar bile yapmışlardır. (Âl-i İmrân, 19. Beyyine, 4. Şûrâ, 14.)

       Allah (c.c.) kendi yolunu insanlara bildirdikten sonra: “İşte benim yolum budur, buna uyun”(En’âm, 153.) buyurmaktadır. Tevhid Dinine sımsıkı sarılmak insanları tefrika illetinden kurtarır. Yoksa tefrika edenlerin peşine gidilirse, onların düzenlerine uyulursa vahdetin (birliğin) olması mümkün değildir.

       Tefrika, yâni dini bozma, onda ayrılığa düşme, fırka fırka olup dağılma hastalığı yalnızca müşriklere âit bir yanlış değildir. Aynı hatâya Müslümanların da düşmesi mümkündür. Eğer onlar da dini dimdik ayakta tutmazlarsa; Dini, Allah’ın gönderdiği ve Peygamberin öğrettiği gibi yaşamazlarsa, hatta dini kendi akıl ve pozisyonlarına uydurmaya kalkarlarsa aynı sonuç meydana gelir.

       Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:

       “O: ‘Din’i dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa (tefrikaya) düşmeyin’ diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrâhim’e, Mûsa’ya ve İsa’ya da vasiyet ettiğimizi sizin için bir şeriat kıldı…” (Şûrâ, 13.)

       Günlük hayatta ve dini anlamada farklı görüşlerin, farklı yorumların olması normaldir. Hatta farklı görüşlerin olması bir faydadır, bir kolaylıktır. Burada dikkat edilmesi gereken, dini kendi hevâsına göre anlama, sonra da kendi anladığını din hâline getirme yanlışlığıdır. Dinin özünü zedeleyecek yanlış yorumlar ve bunların inanç hâline getirilmesi bir anlamda dinin çizdiği sınırları aşmadır ve tefrikaya yol açar. Müslümanlar arasındaki vahdetin en büyük düşmanı, yanlış din anlayışı, ülke, bölge, etnik grup, siyasi rejimler, mezhep ve tarikat taassubudur. Hâlbuki bütün bunlar tefrikaya sebep olmaz, aksine Müslüman toplumların entegre olmasına yardımcı olurlar.

       Müslümanlar farklı mezheplere, meşreplere, düşüncelere, ülkelere, ilkelere sâhip olabilirler, farklı coğrafyalarda yaşayabilirler, farklı gruplar içerisinde bulunabilirler. Bunlar normal şeylerdir. Ancak herkes kendi anladığını, kendi meşrebini, kendi mezhebini, kendi tarikat veya düşüncesini din hâline getirirse; işte bu din’de tefrikadır. Zâten müşriklerin yaptığı da buydu. Unutulmamalıdır ki, Din Allah’ındır ve Kur’an’da anlatılmıştır, Hz. Muhammed (s.a.v) de bize tebliğ etmiş, hayatıyla ve ahlâkıyla dinden ne anlaşılması gerektiğini göstermiştir. Âlimlerin, mezheplerin, grupların din’den anladıkları, yalnızca bir yorum veya dini daha iyi yaşama noktasında bir çaba gibi görülmelidir. Onların anladıkları hiç bir zaman dinin kendisi değildir. Bir gruba, bir mezhebe, bir meşrebe bağlı olmak mümkündür ve bâzen ihtiyaçtır. Ancak, sâdece kendi meşrebini, kendi grubunu hak, diğerlerini bâtıl görme anlayışı ‘tefrika’ mantığıdır. Mezhepli olmak ihtiyaç, mezhepçi olmak yanlıştır. Bir meşrepten olmak doğal, ama meşrepci olmak doğru değildir. Bir toplulukla faydalı çalışma yapmak üzere bir araya gelmek, bu amaçla bir cemâate mensup olmak iyi, ama grupçu olmak yanlıştır. Bütün bu yanlışlar tefrika sebebidir.  

       Dinde tefrika çıkarmamanın yolunu Kur’an şöyle gösteriyor:

       “Ey îman edenler! Allah’a itâat edin; Peygambere itâat edin ve sizden olan emir sâhiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve Resûlüne döndürün. Şâyet Allah’a ve âhiret gününe îman ediyorsanız…” (Nisâ, 59.)

       “Tefrika girmeden bir millete, düşman giremez.Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!”

Tavsiye Edilen Yazılar