Sevgili Peygamberimizin İnsani Yönü ve Eşsiz Ahlakı

Peygamberlerin gönderilişinin başlıca amacı gönderildikleri toplumları ve bütün insanlığı Allah’ın rızası doğrultusunda zihnî ve amelî yönden değiştirme ve dönüştürmedir.

Peygamber ilâhi vahyin hayata yansıtılmasında insanlar için yine insanlar içinden çıkarılan bir “model” insandır. “Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”[1] Yüce Allah, insanları terbiye etmedeki hikmetinin gereği olarak elçilerini insanlar arasından seçmiştir. Bu duruma Peygamberimizin ilk muhatabı olan Mekke müşrikleri itiraz ediyordu ve diyorlardı ki; “Bizim gibi ve bizden farklı olmayan bir insanın peygamber olduğunu nasıl kabul edelim? O, bizim gibi yemek yiyor, içiyor, çoluk çocuğa karışıyor ve diğer bütün insanlar gibi dünya işleriyle uğraşıyor. Böyle bir kişi peygamber olabilir mi?” Kur’an-ı Kerim bu itirazlara şöyle cevap veriyordu “Ve kâfirler bu nasıl peygamberdir? Yemek yiyor, çarşılarda geziyor. O’nunla beraber nezir olmak için neden bir melek indirilmedi? dediler. Yahut O’na bir hazine atılmalı yahut ondan yiyeceği bir bahçesi olmalı değil miydi? Dediler. O zalimler siz ancak sihre müptela olmuş bir adama tâbi oluyorsunuz dediler.[2]İnsanlara hidayet rehberi peygamber geldiğinde onları iman etmekten men eden şey Allah bir insanı mı peygamber olarak gönderdi? demeleridir. De ki, eğer yeryüzünde sakin sakin yürüyen melekler olsaydı onlara gökten resul olarak melekler gönderirdik[3] Görüldüğü gibi Hazreti Peygamberin fiziki yönden kendileri gibi olmasını peygamberlik makamına yakıştıramayan müşrik kafalılara hakikati kabul ettirmek pek kolay olmamıştır.[4]

Hz. Muhammed (Sav) beşerdir ama fevkalade donanımlı seçkin bir beşerdir.  Şakalarında bile yalanın en küçüğü onun semtine uğramamış, dünyaya teşriflerinden vefat anına kadar başına gelen pek çok sıkıntı, eziyet ve musibet karşısında, olağanüstü bir sabır göstermiş, kendisine, yakınlarına ve dostlarına yapılan sayısız insanlık dışı davranışlar karşısında beşer üstü bir af ve müsamaha örneği sergilemiştir. İçine bütün insanları hatta hayvanları dahi alacak genişlikteki merhametiyle, etrafındaki dost-düşman herkesin dikkatini çekmiş, her şeye ulaşması ve çok şey elde etmesi mümkün iken, son derece mütevazı ve sade bir hayat yaşamış, yaptığı işlerde en küçük bir beklenti içinde olmamış, sıkıştırıldığı ve tek başına kaldığı zamanlarda bile asla bir yılgınlık ve ümitsizlik emaresi göstermemiş, Allah’a kulluk noktasında herkesten daha ileri ve derin olmuş hâsılı güzel ahlak dediğimiz her davranışı en zirve noktada temsil etmiş ideal bir örnektir.[5] Hz. Muhammed (Sav); en güzel ve en mükemmel insan. O, örnek bir baba, örnek bir koca, örnek bir dost, arkadaş, komşu, akraba, yoldaş ve sırdaş. O, örnek bir lider ve rehber. İnsanlık her alanda onun örnekliğine muhtaç. Zaten Rabbimiz da Onu her alanda bize örnek olması için özel olarak yaratmıştır.[6]

Her insanın sahip olduğu özellikleri Hz. Muhammed’de üzerinde taşımıştır. O da her insan gibi üzülmüş, hata yapmış sevinmiş ağlamış ve her insanın akıbeti olan ölümü tatmıştır. Ayet-i kerime de “Muhammed yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip gitmiştir. O, ölür veya öldürülürse topuklarınız üzerinde geri mi döneceksiniz?…”[7] buyurularak Hz. Muhammed’in de öleceğine vurgu yapılmıştır. Kur’an’ı Kerim’de “Şüphesiz Sen büyük bir ahlak üzeresin.[8] buyurularak yüce ahlâkı övülen  Efendimizin hayatımıza ışık tutan bazı yönlerine bakalım:

Resulullah’ın Tevazûsu

Efendimiz hiçbir zaman kendisine ayrıcalıklı davranılmasını istemezdi. Enes b. Malik der ki; “Bize Resulullah’tan daha sevimli bir insan yoktu. Buna rağmen biz Resulullah’ı gördüğümüzde onun bundan hoşlanmadığını bildiğimiz için ayağa kalkmazdık.” O her davet edenin davetine icabet ederdi. Zengin fakir ayırmazdı. Efendimiz bir gün arkadaşlarıyla kıra çıktılar, yemek yapacaklardı. Her sahabe üzerine bir iş aldı. Efendimiz: “Ben de çalı çırpı toplayayım” buyurdular. Ashab mani olmak isteyip “Siz istirahat buyurun, biz yaparız” deyince: “Hayır, arkadaşları çalışan bir kimsenin onlara geriden boş durup bakmasında hayır yoktur” buyurdu. Yolda giderken ashabıyla birlikte yürür ve “Her kim devamlı kavminin önünde yürüyorsa biliniz ki bu onun kibrindendir.” derdi.

Hz Peygamberimiz Halk İle İç içe Oluşu

Resulullah gönülce insanların en genişiydi. Tabiat itibariyle en mülayimi, nesepçe en şereflisiydi. Ashabının arasına girer, onlarla içli dışlı olur ve sohbet ederdi. Onların çocuklarıyla oynar ve kucağına alırdı. Herkesle selamlaşır, hastaları ziyaret eder ve mazeret beyan edenin özünü kabul ederdi. Arkadaşlarının yanında ayaklarını asla uzatmazdı.

Sevgili Peygamber Efendimiz başkalarını tenkit etmezdi, kimsenin ayıp ve kusurunu yüzüne vurmazdı. Yanlış ve hoşlanmadığı bir davranış görse, “İçinizden bazı kimseler şöyle şöyle yapıyorlar..” şeklinde bu davranış yapanları belli etmeden uyarırdı. Kimsenin sözünü kesmez ve konuşması bitinceye kadar dinlerdi. Tartışmayı sevmez sözü gereğinden fazla uzatmazdı. Yersiz söz söylemezdi. Kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmaz, kimsenin gizli hallerini araştırmazdı. Misafirleri güler yüzle karşılar kendisi hizmet ve ikram ederdi. Kapıya kadar misafirleri uğurlardı.

Resulullah’ın Aile Reisliği

Resulullahın evi küçük odacıklardan oluşmaktaydı. Bu odacıklar o kadar dardı ki yatak serildiği vakit bir kişinin namaz kılacağından başka yer kalmıyordu. Hz. Aişe anlatıyor: “Peygamber secdeye gideceği vakit ayağı ayağıma değdiğinde ben ayağımı çekerdim o da secdeye giderdi.” Son derece sade olan bu evde süs eşyası olarak hiçbir şey bulunmazdı. İçinde sıradan insanların evinde bulunandan daha az şey vardı. Her odada bir şilte, bir kırba, iki tabak ve hem hamur yoğurmak hem de banyo yapmak için kullanılan kabın dışında başka bir şey yoktu. Evet, bu aile imkânlar açısından dünyanın en fakir hanelerinden biriydi. O’nun ailesinde bir sıcak çorba kaynamazdı ama onun ailesinde şefkat muhabbet ve merhamet hâkimdi. O, hanımlarına karşı da çok yumuşak müsamahalı davranırdı. Hanımları ile oturur sohbet eder, hatta arkadaş gibi onların bazı meselelerini müzakere ederdi. Evinde latifeler yapardı. Evde daima güler yüzle hareket eder, gönül kırıcı bir söz ve davranışta bulunmazdı. “İnsanların en hayırlısı, aile efradına karşı en hayırlı ve en nazik olanlardır.” buyururlardı. Öte yandan herkesin dertleriyle uğraşmasına rağmen evine geldiğinde ayakkabılarını tamir eder, söküğünü dikeri hayvanları sağardı. Gece namaza kalktığında hanımlarının da bu ulvî ve faziletli amele katılmalarını isterdi. Resulullah hanımlarına karşı olduğu gibi çocuklara karşı da son derece şefkatli idi. Onun yaşadığı dönemde çocukları sevmek çocuklara değer vermek gibi davranışları insanlardan beklemek imkânsızdı. Oysa O’nun çocukları kucağına alıp sevmesi, öpmesi, şakalaşması, onlara selam vermesi o dönemdeki insanlar için olduğu gibi şimdi bizim içinde alınması gereken bir örnektir. O, “Küçüklerinize merhamet ve sevgi, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir.” buyurandı.

Çocukların şahsiyetine önem verirdi. Onlara selam verir hal ve hatırlarını sorardı. Ne zaman bir çocuğun yanından geçse eliyle başını okşar hatta bazen oyunlarına katılırdı. Yolculuktan dönerken onu karşılamaya gelen çocukları devesine bindirirdi. Çocukların ağlamasına üzülürdü. Namaza çocuklarıyla gelenleri gördüğünde namazı uzatmazdı. Çocukların üzülmesini istemezdi. Çocuklarla şakalaşırdı. Çocukların gönlünü kırmazdı. Çocukları kırmadan, bağırmadan küstürmeden uyarırdı. Yapmaları gerekeni onlara tavsiye ederdi. Çocukların yaptığı olumsuz bir şeyin sebebini araştırmadan onları sorgulamazdı. Çocuklar arasında ayrım yapmazdı.

Resulullah’ın Hâli, Tavrı ve Yaşayışı

Gülmesi gülümseme şeklindeydi, O’nu birden bire gören kimse heybetinden çekinir; onunla görüp konuşanlar ise canı gönülden âşık olurlardı. İnsanlara akıllarına göre davranırdı. Kendisine hizmet edenleri hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne içerse onlara da onu yedirir, içirirdi. Cömert, kerem sahibi merhametli ve yumuşak huylu idi. Sözünde ve vaadinde durur ve ne söylerse doğru söyler asla yalan söylemezdi. Yemede, giymede lazım olduğu kadardan ziyadesine gitmez, bulduğunu yer ve elindekini giyerdi. Efendimiz ev hayatında Hz. Aişe’nin anlattığı gibi elbisesini temizler, kendi işini kendi görürdü. Evde çoluk çocuğu ile meşgul olur, namaz vakti gelince namaza giderdi. Resulullah hak ve doğru olmak şartıyla şaka da yapardı, ailesine merhametli davranırdı. Sokakta rastladığı çocuklara selam verir, nasihat eder, başlarını okşar, hayır dualarda bulunurdu. Allah’a hürmetsizlik olmadıkça kendi şahsına yapılan kötülükleri bağışlar, eline imkân geçse bile öç almayı düşünmezdi. O, tembelliği boş oturmayı asla sevmezdi. Nitekim Mescid-i Nebevî’nin yapılmasında taş taşımış, işçi gibi çalışmıştı. “İki günü denk olan ziyandadır.” buyururlardı. Affedici idi. Taşlayanlar, dişini kıranlar hatta yurdundan kovanlar için bile dua ederdi. Tartışmayı sevmez sözü gereğinden fazla uzatmazdı. Sözünde vaadinde durur ve asla yalan söylemezdi.

[1] Ahzab 21

[2] Furkan 7,8

[3] İsra 94, 95

[4] Mehmet S. Hatipoğlu, Hazreti Peygamberi Yanlış Yorumlama Tezahürleri, İslami Araştırmalar Dergisi, Ankara, Ekim 1996,S:2, s. 5

[5]  Muhittin Akgül, “Efendimizin Beşeriyeti”, Yeni ümit, Ocak-Şubat- Mart 2006, sayı 71

[6]  Bkz. Yaşar Kurt, “ Hz. Peygamberin Örnek Hayatı”, Örnek İnsan Hz. Muhammed, Çorum Çağrı Eğitim Vakfı, Çorum 2006, S.189-215

[7] Ali imran 144

[8] Kalem 4

Tavsiye Edilen Yazılar